29 Nisan 2011 Cuma

OTTO BIR AV KÖPEGIDIR VE AVCILIK KANLI BIR HOBIDIR




Avcilik halen üzerinde ortak bir noktaya varilamayan tartismali bir alan.  Etik mi? Spor mu? Yarari var mi? Tarihsel sürecte güdülerimiz bilinc aciklarimizdan modern dünyaya Avci ruh ile mi firliyor?

Bu konuda kesinlikle taraf im ve avciligi onaylamiyorum hatta yasaklanmasindan yanayim. Daha once bunun üzerinde düsünmüslügüm vardi fakat Otto’ dan sonra  avcilar ve av olayi iyice gözme batmaya basladi. 


Türkiye ziyaretlerimizde sokaklarda Otto ile gezdigimizde insanlar ya ciglik atarak kaciyorlar ya da bu kuscu mu? tavsanci mi? ferma veriyor mu? gibi sorular soruyorlar. Nadiren de olsa basini oksamak isteyen cikiyor tabi .  Biz Otto gibi bir av köpegi ile yasamaya hareketli yasamimiza ayak uydurabilecegini ve onu mutlu edebilecegimizi düsündügümüz icin karar verdik. Her gün kostugumuz ve haftasonlari trekkinge ya da kampa gittigimiz icin hem o bizimle mutlu olabilir hem de bize eslik ettigi icin gönül rahatligi ile onunla her yere gidebilirdik. Hareket asigi Vizsla cinsi av köpekleri günde 2 saat yürüyüs disinda kosmazlarsa size ya da eve zarar vermiyorlar fakat mutsuz olup koca gün yatiyorlar. Biz onu kendisine  diledigi kadar  hareket imkani saglayabilecegimiz icin tercih ettik. Av ile ilgili kismini ise asla düsünmedik. Otto’ya bakis acimiz bu sekilde iken Türkiye de farkli bir bakis acisiyla karsilastik ve sok olduk. 



Otto güdüsel olarak ava yatkindi av icin üretilmisti ve yillarca bu sekilde kullanilan bir türden geliyordu fakat buradaki amac neydi iste asil mesle de burada yatiyordu.  


 
Otto’un dogasinda var olan bir avcilikdan bahsedebilir miydik? Cünkü o evrilerek bir av köpegi olmadi. Otto bir tasarim ürünüydü. Tüm bunlari düsündügümde o bir tasarim ise avcilik ne ürünüydü düsünmek gerekliydi.  Oralardan da buralara, geldik avciliga…




Tarihsel acidan arastirip inceledigimizde; yeryüzünde canliligin ve evrimin 3.4 hatta 4 milyar yil once basladigi izlenilebiliyor. Homo sapiens ise yaklasik 250 300 bin yil once peyda olmus. Karnini doyurmasi gereken insan da ilkokuldan itibaren ögrendigimiz sekliyle avcilik ve toplayicilik yapmis. Ne yapsin Mc donald’s yok Burger King yok hayat cok acili ve zevksiz yani ! 


 
Burada önemli olan asil nokta ise su: dogada var olmak icin her canlinin besin ihtiyaci var bunun icin ise insan cinsi hem bitkilerden hem de hayvanlardan faydalanmis ve  avlanmistir. Dikkat cekilmesi gereken yer ise  su: ac kalmamak icin avlanmak zorunda idik. Karnimizi doyurma, üreme gibi temel icgüdülerimiz bizi avlanmak ve ciftlesmek üzere güdüledi. Cinsel icgüdümüz üreme amaciyla halen var olurken ac kalmamk ugruna edindigimiz av icgüdüsünü halen icimizde tasiyor muyuz yoksa bu gecmiste edindigimiz bir aliskanligin sekil degistirilmis halde simarikca moda ya da bos zaman degerlendirmesi adina benligimizdeki siddeti baskilarken kullandigimiz bir yöntem mi? avcı kimliğimiz genetik yapımızın bir parcasi haline mi geldi?


 
Sadece yaşamak için ihtiyacı kadar hayvanı öldüren atalarımızla hayvanlar arasında var olan: Karnımız toksa ve bize bir zarar vermiyorsanız, biz de sizi rahat bırakırız seklindeki anlasma her iki taraf icinde oldukca makul duruyordu. Tek yanlı bir anlaşma olmasına rağmen zalim veya abartılı değildi.
Kısacası hayvanlara, aç olmadığımız zaman hayatlarina karsi müdahalesiz bir yaşam önerilmisti. Tüm bunlarin yaninda avcılık, güçlü bir bölgecilik gelişimi, iş bölümü ve konuşma ile yeni bir üretim biçimi de doğurdu. Sonuc olarak bakildiginda avcılığın doğrudan yiyecek üretim faaliyeti oladigi da bir gercekti . Yalnizca doğanın hazır sunduklarının peşinde kosarak da karnimizi doyurabilirdik. Fakat avcılık gruplar icinde işbirliği, iş bölümü, bireyler arasında sorumlulukların dağıtılması, verilen görevlerin zamanında yerine getirilmesi duygusu zaman zaman da olsa düzenli besin elde edilememesi hallerinde, birlikte tüketim durumu, grup dayanışmasını ve grup psikolojisini ortaya çıkmasi komün yasam icin vazgecilmez bir öge halini aldi. 


 
Fakat unutulan sey su idi ki ilkel komün toplumlar binlerce yil geride kaldi. Üretim toplumu haline geleli yüzyillar oldu. Binbir zahmetle peşinde koştuğumuz hayvanlar, artık paketlenmiş olarak raflarda hazır olarak bizleri bekliyor. Simdilerde asil sorun yiyecek bulmak degil onu alacak parayi bulmak .Bu değişim, bizim davranışlarımızı kökten degisime ugratirken güdülerimize ne yapti? Beslenmek ugruna icimizde var ettigimiz avcıya ne oldu? Avımı kovalayıp yakalama dürtümüz yok mu oldu, eger olmadiysa nereye yöneldi? Avcı ruh , yeni çiftçinin gölgesinde kaldi. Yerlesik düzen ile birlikte insanin diger canlilar üzerinde tahakkümü basladi . 



Avci ve avi üzerindeki sessiz anlasma bozuldu. Hayvanlar üzerinde, mutlak bir üstünlük sağladık ve kontrol edilemeyen tek taraflı bencil bir dünya yarattık. Doganin koydugu en önemli kurali ihlal ettik . Her canliya sunulmus yasam hakkina saygi duymak.. Her havyanin, her canlınin, milyonlarca yıl süren bir evrimin sonucu oldugunu ve yasam zincirinde güclü zayif farki olmaksizin her türün birbirine ihtiyaci oldugunu, bir canlı türünün ortadan kalkması, milyonlarca yıl süren bir evrimin sonucunun yok olması demek oldugunu unuttuk gitti… 


Doga ile olan iliskimiz tüketim toplumunun sundugu zevkler ve cilginliklar arasinda bir hobi, psikolojik destek ve modern rahatlama iliskisine döndü. Birbirimizden uzak olmali fakat bir o kadar da özlemeli bunun yaninda da mesafeyi hem duygusal hem de fiziksel olarak cok dogru koymaliydik. Bu romantik yaklasim modern insanin hastalikli öldürme zevki ile birlesince degerli icgüdümüzü siddetimize kilif yaptik. Dogaya dönüsümüz milyarlik tüfek ve fiseklerle oldu. Tüm bunları düşünürsek; minik betonerme dairelerimizde 21. Yy’ın tüm modern nimetlerinden faydalanip üst düzey sivil bir topluluk  içinde "macera yasamak" ihtiyacı sahte doga canlisini yaratti.



Bunlarin yani sira silaha olan düskünlügü yüzünden avcılık yapan kişiler de yok degil.. Hem macera ihtiyaci hem silah düskünlügü hem öldürmeden haz alma sapkinligi hem de temel icgüdü bahanemiz Avciligi modern insan ihtiyaci olan sporlardan biri yapti cikardi. Poul Rodriguez “avcilik bir spor degildir. sporda iki taraf da bir oyunun icinde oldugunu bilmelidir.” Dese de avcilik hem bir spor hem de bir hobi olarak coktan kurumsal yapisiyla genis bir kitle esliginde hayatlarimizda siddetin hobi hali olarak yerini aldi bile.

Sanırım akli basinda insanin burada yapmasi gereken en önemli sey; ailesini beslemek için binbir zahmetle dışaridaki bir sürü tehlikeye ragmen ava cıkan avcıyla modern hobili full aksesuarli avcimizi ayird etmek.



Kelime anlami olarak avlanmak da üzerinde durulmasi gereken ayri bir psikolojinin sonucu olarak kullaniliyor aslida. Avci avlanmaya gittiginde aslinda kimin av oldugu belirsizdir. Avlanmaya giden kisi ya avlanir ya da avlar. Kelime; her iki anlami da icerisinde barindirir.  Ava yüklenen iyi anlam bize "ben avlanmaya gidiyorum" diyen adamın "ben av olmaya gidiyorum" değil de "ben avcı olmaya gidiyorum" dediğini  düşündürür . Cünkü insan kurban olmak icin degil kurban etmek icin savasmis karni doysa dahi icindeki siddete hakim olamayip avini sadece avlamak icin bile olsa alt etmistir. Vurulan hayvan kus kurt ya da ayi. Ava cikarken sizce av olmaya gidiyorum mu diyordur? Peki avlanma gibi bir hirsi mi yoksa kendini ve ailesini doyurabilme adina giristigi zorlu mücadele mi onu insanla karsilastirir?  Fakat hic ummadigi anda bir duello, hesaplasma, yasamsal mücadele, aclik dürtüsü, intikam, ibret ya da ceza isin icinde olamamasina ragmen bedeninin yarisi ederinde bir kurşunla vurulan kus yere düşer. 


Başında bir av köpeği ( ki o da ögretileni ve genlerine ilistirileni yapiyor ve bilmiyor ve anlamiyor ve anlamayacak)ve eli tüfekli, bıyıklı, basbaya adam dikiliyor. O bir sporcu üstelik. Ve artik 1-0 önde. Galip .  Kuş bütün olan biteni yaralı gözlerle seyrediyor, öldü ölecek  ve son nefesini verirken o an belgeleniyor . Son olarak büyük zaferlerini, ele gecirdikleri düsman askerleri olan ölü kuslari bas asagi tutarak bagirtilar tebrikler esliginde kutluyorlar. Artik eve dönüs yolu huzurlu gececek. Ailesinin yanina zaferle dönen kisi hem sporunu yapmis olmanin verdigi saglik duygusu hem de ailesini yakaladigi düsman kuslarin toplamda 200 gr eti ile tika basa doyuracagi icin müsfik bir gurur yasar. 


Uçan kuşun yasamini sonlandirma insiyatifine sahip olan yüce avci acaba hangi degerin eksikliginden türemistir? Bunu o kisiye hangi ulu güc bahsetmistir. Nasil bir yetkidir bu???



Dizginleyemedigimiz sey aclik icgüdüsü mü? Hayir siddetin ta kendisi…  Icimizdeki siddeti yönelttigimiz canlilar insanlarin yanisira  ne tür bir cirkinligin icine cekildigini dahi bilmeyen av hayvanlari olarak niteledigimiz canlar.  Bu cirkinlige bir de av köpeklerini  ortak ediliyor. Av köpegi diye bir canli türü mü var? Bizler nasil yaratiklariz ki kendi vandalligimiza bir de destek icin öldürüp kiydigimiz ve asla arkamiza bakmadigimiz hayvan türlerinden biri olan köpekleri de ortak edirouz. Bu da isin ayri igrenc olan boyutlarindan biri.

Sonuc:  Sebepsiz yere seninle esit kosullarda bulunmayan bir canliyi sana asla karsilik veremeyecegini bildigin halde sadece seni bataga ceken siddet icgüdünü tatmin etmek adina spor adi altinda nasil ve nasil öldürebiliyorsun?? Sana bu yetkiyi veren makam ya birgün o hayvanlara da ayni yetkiyi verirse ne olacak?? Bence düsünmeye deger…


Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...